Çıkış Yap
Vodafone Yanımda İnternet sayfasından çıkmak üzeresiniz. Oturumunuzu sonlandırmak istediğinize emin misiniz?
Siber Güvenlik Operasyon Merkezinde işletmenize karşı siber güvenlik olaylarını 7/24 izleyin, atakları tespit edin ve olası tehditlere karşı müdahale edin. İhtiyaç duyduğunuz güvenlik kurallarını oluşturun, güvenlik prosedürlerini sıkılaştırın.
DDOS koruması ile sisteminize belirli kapasite sınırlarının üstünde veriye maruz tutma yoluyla düzenlenen saldırılara karşı ağ düzeyinde koruma sağlayın.
Herkese merhaba, ben Aysun Şabanlı, pazarlama danışmanıyım ve aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi'nde öğretim görevlisiyim. Pearson Professional'da tüketici davranışları ve pazarlama stratejileri eğitmenliği yapıyorum. Bugün konuşacağımız konular arasında yeni dönemde bizi bekleyen işletme modelleri, pazarlamada yeni trendler ve tüketicilerin yeni davranış biçimleri gibi konular var. Ayrıca, bu değişen dünyada başarılı iş modellerini belirlemek ve bu fırsatları nasıl kullanabileceğimizi de ele alacağız. Son 20 yılda önemli değişiklikler yaşandığını görüyoruz. Öncelikle teknolojik gelişmeler, iş yapma modellerini ve iş biçimlerini önemli ölçüde değiştirdi. Ardından sosyal medyanın yaygınlaşması, tüketicilerimizin davranışlarını büyük ölçüde etkiledi. Bunun yanı sıra, ekonomik krizler ve pandemi gibi felaketler de hem iş yapma biçimlerini hem de tüketicinin beklentilerini önemli ölçüde değiştirdi. Bu dönüşümlerden zarar görmeden başarılı bir şekilde çıkabilmek ve fırsatları yakalayabilmek için hızlı hareket etmemiz gerekiyor.
Öncelikle teknolojik gelişmelerin ve sosyal medyanın yaygınlaşmasının neleri değiştirdiğine dair kısaca bahsedelim, pazarlama alanındaki yeni trendlere geçmeden önce. Artık dijital bir çağda yaşıyoruz. 1995'te bazı öncü lider markalar aracılığıyla internet hayatımıza girdi ve e-ticaret biraz canlandı. Ardından sosyal medyanın yaygınlaşması geldi. 2000'lerden itibaren, sosyal medyanın etkisiyle tüketicilere ayak uyduracak şekilde birçok öncü firma, dijital altyapılarımızı oluşturarak dijitalliği iş yapma biçimlerimize entegre etti. Ancak 2015'ten itibaren artık dijital olmayan bir firma neredeyse yok gibi, çünkü dijital olmayan firmalar açıkça oyunun dışında kalmış durumda. Dolayısıyla, şu anda ne iş yaparsak yapalım, aslında dijital çağın bir parçasıyız ve iş yapma süreçlerimizi bu yeni kurallara göre düzenliyoruz. Tüm bu teknolojik gelişmeler sonucunda pazarlama tamamen değişti, bildiğimiz her şeyi unuttuk ve şimdi yepyeni bir pazarlama karışımıyla karşı karşıyayız. Gelirken, pazarlamanın nasıl dönüştüğüne bir göz atalım ve pazarlamada yeni modellere ve değişen unsurlara bir bakalım.
Bahsettiğimiz teknolojik dönüşüm ve dijital çağ, pazarlamacılar için ve tüketiciler için büyük değişikliklere yol açtı ve dönüşümü başlattı. Özellikle dijital çağda, nesnelerin interneti dediğimiz birçok teknolojik aracın birbirine bağlı olarak çalıştığı ve tüketicilerin verilerini topladığımız bir dönemdeyiz. Dolayısıyla artık pazarlama, insan odaklı olmak zorunda. Bu, en büyük değişiklik gibi görünüyor.
Yeni dönemde ürünlerimizi satmaya çalışmaktan ziyade aslında tüketicimizin davranışlarını, tüketicinin duygularını, isteklerini iyice anlayabileceğimiz, veriye dayalı stratejik iş modelleri ve stratejik süreçler oluşturmak zorundayız. En büyük değişiklik bu. Bu nedenle biz pazarlamacılar için başarının olmazsa olmazı, aslında tüketicimizi doğru anlamak, onları anlamak için verilerini ve davranış şekillerini nasıl gözlemleyebileceğimizi iyice anlamak ve bu eldeki verileri de stratejik bir şekilde bütün pazarlama süreçlerimize uygulamak olmalı.
Günümüzde dediğimiz gibi sosyal medya aracılığıyla tüketicilerimiz değişti. Artık onlar çok güçlü hale geldi. Düşünsenize, bir ürünü beğendiğimiz anda hemen sosyal medya hesaplarımızdan öneriyoruz, beğenmediğimiz anda da çok daha güçlü bir sesle beğenmediğimizi ifade ediyoruz. Aslında biz tüketicilerin sosyal medya hesapları da kendi yayın organı gibi çalışıyor. Bu nedenle güç artık tüketicilerde. İşte bu yüzden de herkesin kendisini çok rahatça ifade edebildiği, bu daha demokratik internet ortamında zaten segmentler değişti ve küçüldü. Eskisi gibi artık bir üründen ekonomi yaratabilecek boyutlarda çok fazla ürünler satmak yerine daha birbirine benzer ama daha küçük tüketici segmentlerine seslenebileceğimiz bir dünyadayız. Dolayısıyla bu küçük segmentlere doğru anlayıp, onlara göre bütün ürünlerimizi, fiyat yapımızı ve bütün süreçlerimizi kullanmamız gerekiyor.
Diğer büyük değişiklik, segmentlerin küçülmesi ve segmentlere tam uyumlu olabilecek şekilde bütün süreçlerimizi uygulamak zorunluluğumuz. Artık her şey anlık değişiyor. İçinden geçtiğimiz dönemde hepimiz bunları yaşadık; çok hızlı değişiyoruz çünkü dijital bir çağdayız ve zaman ve mekan bağımsız, bilgi çok çabuk yayılabiliyor ve her şey çok hızlı bir şekilde değişebiliyor. Yine pazarlamada da süreçlerimizi çok çevik olabilecek şekilde oturtmamız ve organizasyon yapımıza göre kurgulamamız gerekiyor. İletişimimizde yine aynı şekilde çok hızlı bir şekilde adapte olmak ve tüketicimize de her an çok çabuk ilişki kurabileceğimiz bir modelde oturtmamız gerekiyor.
Tüketicilere geldiğimizde, bir yandan da herkes artık günümüzde sosyal medya hesaplarında ünlü. Dolayısıyla ünlüler değişti, diyebiliriz. Herkesin ünlü olduğu bir dünyada, tabii ki pazarlamada ve pazarlamada ünlü kullanımlarında değişiklikler oldu. Herkesin ünlü olduğu bir dünyada ilişkiyi nasıl kurabiliriz tüketicilerimizle? Bunlara da çok dikkatli bakmamız gerekiyor, çok hızlı bir şekilde ilişki kurmamız gerekiyor.
Kurumsal altyapı ihtiyaçlarınız için yüksek performanslı, son teknolojiye sahip, esnek, yedekli, kapsamlı ve güvenilir Vodafone Business altyapı çözümlerini tercih edin, iş sürekliliğinizi güvence altına alın.
Son teknolojiye sahip Vodafone Veri Merkezlerindeki bulut depolama alanlarına iş yüklerinizi taşıyın, esnek, ölçeklendirilebilir altyapıyı uygun ödeme modelleriyle kullanın.
Pazarlamanın belki de en önemli kavramı ve bütün süreçlerimizi etrafında kurguladığımız model, 4P'dir. 4P tamamen tepetaklak oldu. 4P nedir? "Product" yani ürün, "Price" yani fiyat, "Place" yani dağıtımımız, ve "Promotion" yani satış promosyonlarımız ve iletişimimiz. İşte bu 4P'nin de dördü tepetaklak olduğunu ve değiştiğini söyleyebiliriz. Neler değişti 4P'de? Ürünümüzde, fiyat politikamızda, iletişimde, promosyon politikalarımızda ve dağıtımımızda? Kısaca onlara bakalım.
Ürün artık internetten bütün büyük veriye ulaşabiliyoruz, ulaşabilmeliyiz ve tüketicimizi çok iyi analiz edebilmeliyiz. Ürünleri tasarlarken ve ürün stratejimizi tasarlarken, daha küçük segmentlere seslenebilmeli ve onlara tam uyum sağlayabilen ürünler tasarlamak zorundayız. Çünkü artık rekabet avantajı sağlamak için bu olmazsa olmaz çok önemli bir unsur. Ve ürünü aslında tam da dijital çağa uygun şekilde tasarlamalıyız ve bütün ürün stratejimizi de buna göre kurgulamalıyız. Çünkü dedik ya zaten küçük küçük segmentlere sesleniyoruz artık, dolayısıyla herkesin artık hızlı ve kaliteli ürünler üretebildiği, birbirine benzer ürünler üretebildiği büyük rekabet dünyasında nasıl farklılaşmamız gerekiyor? İşte bu daha küçülen segmentlerimizi tam anlayarak, bu segmentlerimizin istek ve ihtiyaçlarını tamamen karşılayacak ürün stratejileri geliştirerek bunu yapabiliriz.
Farklılaşmanın bir diğer çok önemli unsuru da kişiselleştirilmiş ürünler. Artık elde ettiğimiz tüketici verileri bize kişiselleştirilmiş ürünler oluşturma ve tekliflerimizde farklılaştırma olanakları sağlıyor. Örneğin Coca Cola'yı hatırlayalım, herkesin ismine özel şişelerin yapılması gibi ya da Nike'dan örnek verecek olursak, dijital ortamında herkesin biraz kendi ayakkabısını tasarladığı iş modeli ve ürün stratejileri gibi aslında kişiselleştirilmiş ürünler de farklılaşmayı sağlayabilecek çok önemli bir ürün stratejisi olabiliyor.
Üretim maliyetlerimizi de düşünmemiz gerekiyor çünkü yine bu dünyada herkesin çok çabuk adapte ettiği ürün stratejilerini değiştirebildiği ve çok fazla ebatlarda ürün üretebildiği bir dünyada da ürün maliyetlerimizi netleştirmek ve avantajlı duruma geçirebilmek için de ürün stratejilerimizi tedarik zincirimizin en başından itibaren kurgulamak zorundayız ki bir maliyet avantajı yakalayabilelim.
Ve 2. "P"miz fiyat "Price". Yine büyük veriden bahsediyoruz, tüketicimizin istek ve ihtiyaçlarından bahsediyoruz. Dolayısıyla, bildiğiniz gibi insanlar tüketicilerimizin güçlü olduğundan da bahsetmiştik. İnsanlar artık internetten istedikleri zaman istedikleri ürünün fiyatına erişebiliyorlar.
Yine kişiselleştirilmiş fiyat politikaları da çok önemli bir rekabet avantajı sağlayabilecek unsurdur. Online açık artırma modelleri, hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır ve kişiselleştirilmiş fiyat politikalarına büyük katkı sağlayabilir. Örneğin, Amazon veya herhangi bir web sitesinde alışveriş yaparken bir ürün seçildiğinde, bu ürünü seçen müşterinin profilini daha önceki verilerden tahmin ederek belki de paket şeklinde başka ürünler teklif etmek, e-ticaret yapılıyorsa avantajlı olabilir. Fiziksel bir mağaza ise yine aynı şekilde belirli müşteri segmentlerini, daha önceki verilerle analiz ederek, onların davranışlarına dair bir model öngörerek müşterilere paket şeklinde ürün teklifi ve paket fiyat teklifi sunabilir, bu da kişiselleştirilmiş fiyat politikaları uygulamamızı sağlayabilir.
Şimdi, pazarlama karmasının 3. "P"sine yani dağıtım ve lojistiğe geldik. Günümüzde, lojistiğin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bir felaketle karşılaştığımızda veya uluslararası minik bir krizde tedarik zincirlerinin nasıl kırılabileceğini gördük. Üstelik e-ticaretin bu kadar önemli olduğu bir dönemde, tedarik zincirinde veya lojistikte yaşanan küçük bir gecikmenin tüketiciler üzerinde nasıl olumsuz sonuçlar yaratabileceğini de gözlemledik. Dolayısıyla, dağıtım süreçleri ve dağıtım stratejisi, rekabetçi avantaj sağlamak için belki de artık en önemli "P" haline gelmiştir.
Evet, online mağazacılık hayatımıza girdi ve ister fiziksel mağazalarla satış yapalım ister sadece online satış yapalım, aslında dijital bir çağda yaşadığımızı ve online ilişkileri sürdürdüğümüzü hatırlamamız gerekiyor. 2020'de yapılan araştırmalara göre, "We Are Social" verilerine göre Türkiye'de yaşayan insanların ve internet kullanıcılarının %63'ü hayatlarında en az bir kez internet üzerinden alışveriş yapmışlardır. Dolayısıyla, e-ticaretin ne kadar hızla büyüdüğü ve ne kadar önemli olduğu konusunda önemli verilere sahibiz.
Ayrıca, rekabetin çok hızlandığı bir dönemde, sadece Instagram'da bir hesap açan bir birey bile artık bir rakip olarak karşımıza çıkabilir. Bu nedenle dağıtım stratejilerini çok iyi düşünerek oluşturmalıyız. Tedarik zincirimizin süreçlerini baştan sona hızlandırmanın ve müşteri odaklı yapmanın nasıl mümkün olduğunu düşünmeli ve her adımı tek tek kurgulamalıyız.
Şirketinizin ihtiyacına yönelik uygun paketlerle iş sürekliliğinizi sağlayarak kesintisiz işyeri interneti ile verimliliğinizi arttırabilirsiniz.
7/24 ulaşabileceğiniz size özel müşteri danışmanı ve özel DDOS koruması içeren metro ethernet ile şirketinizin en yoğun olduğu saatlerde bile eşit indirme yükleme hızı ile çalışma motivasyonunu koruyun!
Ve geldik dördüncü "P"ye: "Promosyon", iletişim ve satış promosyonları. İletişimden bahsettiğimizde, yeni medyadan bahsediyoruz. Aslında, bu çağın en önemli devrimi belki de iletişim devrimi olarak kabul edilebilir. Neden mi? Çünkü birleşik bir dünyadan, teknolojik ürünlerle birbirine bağlı bir dünyadan ve birleşik kültürlerden bahsediyoruz. Bilginin kontrol edilemediği bir çağda yaşıyoruz. Eskiden sadece kişisel dijital asistanlar, bizim iletebildiğimiz kadar bilgiye erişebiliyordu, ancak artık bu tür kısıtlamalar ortadan kalktı ve bilgi demokratikleşti. Dolayısıyla bilgi her yerde ve bilginin kontrolü artık otoritelerin elinde değil. Bu tabii ki tüketicilerin beklentilerinde büyük bir kültürel değişime yol açtı.
Ayrıca, hızlı iletişimden bahsediyoruz. Pazarlamanın belki de en önemli kavramlarından biri, "hızlı iletişim ve müşteriyle sürekli iletişim kurma" kavramıdır. Bu iletişim devrimini rakamlarla ifade etmek gerekirse, örneğin, "We Are Social" verilerine göre Türkiye'de internet kullanımı günlük yaklaşık olarak 7 saat. Bu dünya ortalamasından biraz yukarıda, ancak birçok ülkede benzer bir durum söz konusu. Yine "We Are Social" verilerine göre, aylık sosyal medya kullanıcı oranı nüfusun %80'ini oluşturuyor. Başka bir veri ise sosyal medyada günlük harcadığımız zamanın 2 saat 46 dakika olduğunu gösteriyor. 2000 yıllarında bir insanın ortalama dikkat süresi 12 saniyeydi, günümüzde ise bu süre 8.25 saniyeye düştü. Bir akvaryum balığının ortalama dikkat süresi ise 9 saniye. Yani, sosyal medya dünyasında bir konuya odaklanma süremiz, bir akvaryum balığından bile daha kısa hale geldi.
Bu değişimler, tüketicilerin ve toplumun kültürel değişikliklerini ve dönüşümlerini de etkiledi. Hal Niedzwiecki, bu dönemi "dikizleme kültürü" olarak adlandırıyor. Yani, sosyal medya hesaplarımız aracılığıyla özel paylaşımlar yaparak kişisel verilerimizi diğerlerine açık hale getiriyoruz ve bu maruziyetten onay bekliyoruz. Bu nedenle günümüzü "dikizleme kültürü" olarak adlandırabiliriz. Başka bir bakış açısına göre ise günümüz dünyasını "network kültürü" olarak tanımlayabiliriz. Tüketiciler ve bizler, kendimize yakın bulduğumuz topluluklarla birbirimize bağlı bir şekilde yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Sosyal medyanın başlangıcında insanlar sanal benlikleriyle sosyal medyada yer alıyorlardı, ancak bu dijital alandaki beğenilerle alkışlandı ve bu nedenle sanal benliklerimiz gerçek benliklerimiz haline geldi ve kültür bu şekilde dönüşmeye başladı.
Pazarlama için bunların önemi nedir? İnternet her şeyi ele geçirmiş durumda ve bunca değişiklikle birlikte şeffaflık yeni bir değer haline geldi. Her tüketici nezdinde hem de iş yapış şekillerimizde. Dolayısıyla pazarlama karışımımızın iletişim kısmında şeffaflığı da dahil ederek iletişim stratejilerimizin içine koymak ve bu şekilde iletişimimizi kendi networkümüze ve tüketicilerimize yönlendirmemiz çok önemlidir. Çünkü internet, dediğimiz gibi değişim ajanı gibi her şeyi ele geçirdi ve şeffaf bir kültür yarattı. Dolayısıyla, bu şeffaflık arayışı içindeki tüketicilere seslenmek için iletişimimizi şeffaf bir şekilde oluşturmamız gerekmektedir. Şeffaf olabilmemiz için iletişim süreçlerimizi organize bir şekilde oluşturmamız gerekiyor.
Sürekli bir şekilde tüketicilerimizle açık iletişim kurmalıyız. Sürekli iletişim kurmalıyız ve onların sorumluluklarını alarak iletişim kurmamız gerekiyor. Tüm bu dönüşüm ve değişimlere göre pazarlama iletişimimizi de dönüştürmemiz gerekiyordu. Aslında pazarlama iletişimini belki de yeniden tanımlamamız gerekiyor. Görev tanımımızı yeniden tanımlamamız ve yeni tanımı bütün organizasyonumuza yeni bir kültür olarak yerleştirmemiz gerekiyor. Çünkü dediğimiz gibi yeni dünya etkileşimli bir dünya, dijital bir dünya, zaman ve mekan bağımsız bir dünya, karmaşık ve gerçek zamanlı bilgilerin aktığı bir dünya bu bahsettiğimiz küçük ağlar içinde insanlar zaten konuşuyorlar. Facebook'ta sosyal medyada konuşuyorlar, video platformlarında konuşuyorlar, diğer ağlarda konuşuyorlar, bloglarda konuşuyorlar, yani bir sohbet zaten var dünyada.
Biz markalar olarak ya bu sohbetin içinde olmayı seçeceğiz ya da bütün gündemin dışında kalacağız. O yüzden bu sohbetin içinde olmak, elbette ki bu yeni çağa uygun bir pazarlama yöntemidir. Çünkü ne demiştik? Sürekli ilişki kurmamız gerekiyor tüketicilerimizle, gerçek zamanla ilişki kurmamız gerekiyor demiştik. O yüzden bu sürekli iletişim ve ilişki ağında zaten pazarlamanın ve iletişimin görevini yeniden tanımlamak önemlidir.
Eskiden olduğu gibi sadece ürünümüzü üretip, fiyatını belirleyip onu bulunur hale getirmek görevimiz değil artık. Şimdi yeni görevimiz tüketiciyle verilerle doğru anlamak ve bu verileri doğru analiz ederek tüm 4P'mizi, bahsettiğimiz pazarlama karışımını, stratejik bir şekilde tüketicimize göre düzenlemek ve tüketicimizle doğru zamanda sürekli ilişki kurmak oluşturmaktır. Dolayısıyla diyebiliriz ki artık yeni iş modelimiz insan odaklı olmalıdır. Sadece pazarlama odaklı bir kültür değil, insan odaklı bir kültüre dönüşmek zorundayız. Sizler için tavsiyem, en baştan itibaren organizasyon kültürümüzü böyle bir ilişkiyi ve tüketicilerimizle sürekli iletişimi oluşturabilecek şekilde yerleştirmek ve şeffaf bir şekilde ilişkiyi devam ettirmek olacaktır. Çünkü iletişimin yeni dengesi, yeni tanımı aslında, ilişkiyi optimizasyondur. Dolayısıyla, biz her sürecimizde tüketicimizle ilişkimizi nasıl optimize ederiz? Bu ilişkiyi nasıl kurabiliriz? Diyerek tüm süreçlerimizi ve kültürümüzü buna göre dönüştürmemiz gerekmektedir.
Dijital Tarım, içinde bulunan sensör ve modüller aracılığı ile kurulu olduğu alana özel havadan ve topraktan aldığı verileri analiz ederek size ‘en iyi zamanlama’ önerileri sunar ve erken uyarı sistemisayesinde ürün zaiyatını en aza indirir.
İşletmelerde çalışan verimliliğinin ölçümlenmesini, makinaların çalışma süresine göre iş kayıplarının önüne geçilmesini, enerji tüketimine göre enerji tasarrufu yapılmasını sağlar.
Pazarlama karmamızın değişen, dönüşen teknolojik gelişmeler ışığında pazarlama karmamızdaki değişikliklerden bahsettikten sonra aslında biraz da dönüşen tüketici davranışlarından bahsetmek istiyorum. Çünkü tüketiciler sadece teknolojik gelişmelerden, sosyal medyanın hayatımıza girmesinden etkilenmediler. Önemli ekonomik krizlerden geçiyoruz yıllardır, bir daralma var ekonomilerde dolayısıyla büyük endişeler, sağlık endişesi son zamanlarda hayatımıza girdi ama ister bu pandemi bitsin ya da bitmesin çok net görünen bir şey var ki aslında bütün insanlığı ilgilendirecek felaketler karşımıza çıkacak. Bu tabii ki tüketici davranışlarında da büyük etkisi olan değişimler.
Çünkü endişe seviyemiz arttıkça, korkularımız arttıkça, heyecanlarımız arttıkça, kendimize olan beklentilerimiz arttıkça, tabii ki tüketiciler olarak bizler de davranışlarımızı ve markalardan beklentilerimizi buna göre dönüştürüyoruz. O yüzden biraz dönüşen tüketici davranışlarından bahsetmek istiyorum.
Örneğin bir yaş karmaşasının içerisindeyiz, küçüklerimiz daha büyük gözüküyorlar. Bu özellikle tekstil firmaları için çok önemli bir veri ya da bütün sektörler içinde çok önemli bir bilgi çünkü yapacağımız iletişimde kullanacağımız semboller, modeller, diller için çok önemli bir bilgi. Küçüklerimiz büyük gözükmeye çalışıyorlar, belki daha çekici görünmeye çalışıyorlar, büyükler ise daha genç gözükmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla yaş segmentleri birbirlerine girdi ve bir yaş karmaşasından bahsedebiliyoruz.
İkinci trend cinsiyet karmaşası, yani nötr cinsiyet. Cinsiyetlerin rolleri biraz belirsizleşti artık dolayısıyla hem iletişimimizde hem de ürün tasarımımızda yine bu önemli trendi de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Örneğin gördüğünüz gibi birçok reklamda cinsiyet rolleri birbirlerine girdi ve çok net bir şekilde aynışmadığı için iletişim dilinde de gördüğümüz bu markaların nasıl etkilendiğini net bir şekilde görebiliyoruz.
Diğer değişiklik, yükselen trend ve sevindirici bir şey, kötülük ve eşitsizliğe dair farkındalık arttı. Özellikle son dönemde içinden geçtiğimiz süreçte bu çok yükselen bir trend haline geldi tüketiciler nezlinde. Dolayısıyla hepimiz biraz aktivist olduk aslında. Önem verdiğimiz birkaç konu var, çevre bilincini artırmak gibi, insanlara yardım etmek gibi. Dolayısıyla kötülük ve eşitsizliğe dair farkındalık da artmış durumda.
Bir önceki dönemde bireysellik çok artmıştı, herkes kendini daha bireysel şekilde ifade etmeye çalışıyordu ama şu anda hem bir yandan tüketiciler bireysel olarak kendi kimliklerini öne çıkarmaya çalışıyorlar bir yandan da kolektif bilinç de artmış durumda.
Her ikisini de gözetmek gerekiyor bütün pazarlama karmamızı şekillendirirken. Diğer yükselen trend ise dediğimiz gibi kolektivizmin de biraz artışta olmasının da sonucunda birinci ve ikinci çember topluluklarımızın bir parçası olmak istiyoruz. Bu ürün stratejilerimize nasıl yansıyabilir? Tüketicilere biraz bu birinci ve ikinci yakın çevrelerinde vakit geçirebilecekleri inovatif ürünler sunmak ya da bu ürünlerimize katma değerli servis olarak, yan arttırılmış servisleri sunmak. Onları bir araya nasıl getirebiliriz? Başka mecralarda nasıl kendilerini ifade etmelerini sağlayabiliriz? Ya da bu birinci ve ikinci çemberleri nasıl bu ağda toplayabileceğimizi bakabiliriz.
Ve önce değerler demeye başladı tüketici daha bilinçli bir şekilde tüketmeye başladı. 1980'lerdeki hızlı tüketim trendi hafiflemeye başladı. Bu bizim ürün stratejilerimize ve fiyat tercihlerimize çok önemli bir şekilde yansıması gereken bir trend. Çünkü bilinçli tüketimde aslında belki de sadece duygusal faydayı değil, duygusal kaliteyi değil fonksiyonel faydayı ve belki de finansal riskleri nasıl bertaraf edeceklerine dair bilgiyi de iletişimimizde sunmamız gerekiyor. Ürün seçimlerinde duygusal fayda da önemli fonksiyonel dışında çünkü dediğiniz gibi herkes kendini ifade etmek istiyor dolayısıyla bu bilinçli tüketim içinde hem fonksiyonel fayda hem de duygusal faydayı da bir arada sunmamız gerekiyor hangi sektörde olursak olalım.
Kolektif iş modelleri çok yükselen bir trend çünkü yerli üretime herkes çok önem veriyor ve yerli üreticiyi birçok tüketici koruma altına almak istiyor. Dolayısıyla biz KOBİ'ler için çok önemli bir fırsat olabilir aslında. Sadece tek başımıza belki de gücümüzün yetmeyeceği bazı iş modellerini kolektif iş modellerine dönüştürerek çok daha faydalı, tüketiciye daha fazla dokunan bir iş modeli yaratmamız mümkün. Çünkü yeni trend her ülkede öyle ama özellikle Türkiye'de yerli üreticiyi korumak, desteklemek, omuz vermek önemli bir konu haline geldi. Dolayısıyla özellikle iletişimimizde yerli üretici olmak, yerli olduğumuzu vurgulamak bizi global rekabetten farklılaştırabilecek önemli bir trend olabilir.
Önce değerler dedik tüketici için, sosyal sorumluluk taşıyan tavır da çok önemli artık tüketici için. Örneğin organik ürünlerde daha fazla para vermeye razı oluyorlar, IPSQSun 2017'de yaptığı araştırmaya göre tüketicilerin %75'i doğal ve organik ürünlere daha fazla para vermeye razı olduğunu söylüyor, %71'i çevre ile ilgili endişesi olduğunu söylüyor ve çevreye dair yapılan marka aktivitelerini önemsiyor, %81'i dönüşümlü ürünler kullanmak istediğini söylüyor, %28'i bağımsızlıklarını kaybetmekten endişeli, %56'sı ise haksız uygulamalardan endişeli. Dolayısıyla değerlerimiz, eşitlikler, çevreye saygı, ekonomiye saygı, yerli üretime saygı gibi büyük bir kültürel değişimden bahsedebiliriz ki bu değerler, rekabetçi avantajlar yaratmak için üzerinde durabileceğimiz önemli değerler olabilir.
Ürünlerimizi ve ürün stratejilerimizi kurgularken, insanların kendi katkılarını sunabileceği ürün stratejileri oluşturmanın büyük bir avantaj sağlayabileceğini göz önünde bulundurmalıyız. Ayrıca, evde geçirilen zaman, pandemi öncesi dönemde yükselen bir trenddi ve şu anda bu trend daha da belirgin hale geldi. Herkes artık evde keyifli vakit geçirmek istiyor. Bu, birçok ürün stratejisi için önemli bir veri, çünkü insanların evde keyifli zaman geçirmelerini sağlayabileceğimiz başarılı ürünler geliştirebiliriz. Bu da bizim için bir fırsat olabilir.
Konforlu ev talebi artıyor ve bu nedenle buna uygun fiyatlı konfor sunabilen ürünler tercih edilebilir. Evde keyifli vakit geçirmek için Netflix gibi birçok teknolojik araçla deneyim yaşarken, benzer şekilde yenilikçi ürünler de fark yaratabilir ve bizim için bir fırsat oluşturabilir.
Evde fonksiyonelliği artıracak ürün kategorileri de fırsat sunuyor. Ayrıca, evde spor yapma trendi yükseliyor, bu nedenle evde spor yapmalarına yardımcı olacak ekipmanlar da başarılı ürünler arasında yer alabilir.
Uzun bir süredir devam eden bir trend de sağlık odaklı ürünler. Glütensiz, hafif, yağsız, doğal ve organik yiyecekler gibi ürünler, tüketicilerin yeni yükselen talepleri arasında. Bu tür ürünler de avantajlı olarak değerlendirilebilir.
Ekonomik krizler ve pandemi gibi zorlu dönemlere rağmen, tüketiciler yaşam kalitelerini yükseltmek istiyorlar. Bu nedenle, keyifli ve lüks ürünlerin daha uygun fiyatlı alternatifleri de talep görüyor. Bu, tüketici trendleri açısından önemli bir fırsat sunuyor.
2002 krizinde "ruj etkisi" olarak adlandırılan bir durum vardı, çünkü sıkılan ve para harcayamayan kadınlar, eski alışkanlıklarını yaşayabilmek için uygun fiyatlı rujlar satın alıyorlardı. Şimdi ise buna "maskara etkisi" deniyor. Dolayısıyla, tüketici alışkanlıkları değişiyor ve bu, daha uygun fiyatlı alternatifler için bir fırsat oluşturuyor.
Son trend, basitlik ve sadelik. İnsanlar artık daha basit ve sade ürünlere yöneliyorlar. Bu nedenle, ürünlerimizi, iletişimimizi ve reklamlarımızı basit ve sade bir şekilde tasarlamak, tüketicilere daha etkili bir şekilde hitap etmemize yardımcı olabilir. Basit ve sade olanın talep gördüğü bir dönemdeyiz.
7/24 ulaşabileceğiniz size özel müşteri danışmanı ve özel DDOS koruması içeren metro ethernet ile şirketinizin en yoğun olduğu saatlerde bile eşit indirme yükleme hızı ile çalışma motivasyonunu koruyun!
Cihazlarınızın arasındaki bağlantıyı data hattı (M2M) Paketleri ile kolayca sağlayın!
Gelin şimdi pazarlamada yeni fırsatlar, bu dönemde neler olabilir? Onlara bakalım. Bahsettiğimiz gibi teknolojik dönüşüm ve gelişmeler, krizler, pandemiler, ekonomik daralmalar hepsi tüketicilerimizin ihtiyaçlarını ve davranışlarını da dönüştürdü. Aslında bir yandan da biz firmalar ve markalar için fırsatlar yarattı. Çünkü burada bir dönüşümden bahsediyoruz, kültürel bir dönüşümden, tüketicilerimizin alışkanlıklarındaki dönüşümden ve ekonomik bir dönüşümden bahsediyoruz. O yüzden her dönüşümün yanında getirdiği fırsatlar da vardır, eğer doğru ve stratejik bir şekilde konumlandırırsak.
Başta bahsettiğimiz pazarlama karması 4P'miz vardı demiştik. Ama bir yandan da pazarlamanın yeni görevinin insan odaklı olması gerektiği ve insanla ilişkisini sürdürebilecek şekilde kurgulanması gerektiğinden bahsetmiştik. O yüzden tam da bu anda aslında pazarlama karmamızın yani 4P'nin 4C'ye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Nedir 4C? Aslında pazarlama karmamızın bütün kavramlarının hepsini tek tek insan odaklı bir şekilde yeniden tanımlamamız gerekiyor. Örneğin, ürün stratejimiz değil aslında müşteriye değer katacak ihtiyaç ve isteklerini nasıl karşılayacağımıza dair nasıl bir ürün geliştirebilirim sorusuyla yola çıkmak gerekiyor. İkinci P'de fiyat politikası değil müşterinin maliyetini nasıl kurgulamalıyım sorusuyla yola çıkarak aslında fiyat stratejisi değil müşterinin maliyeti nasıl olacak? Müşterime onu tatmin edecek maliyette nasıl ürün sunabilirim? Diyerek yola çıkıyoruz. Sonra dağıtım stratejimizde de nasıl dağıtacağımızdan çok müşterim nasıl bana nasıl kolay bir şekilde ulaşır, ürünlerime nasıl kolay bir şekilde ulaşır? Sorusuyla yola çıkmak gerekiyor.
Yine bu dönemde internet alışverişlerinde çok fazla yüklenmek zorunda kaldık ve bu sorunun aslında önemini çok iyi bir şekilde anlamış olduk. Çünkü birçok ihtiyacımızı online da ya da e-ticaret sitelerinden karşılıyorduk. Ama bu dünyada fiziksel mağazalarımızdan karşılıyor olsak da, aslında bize ürünü en kolay ve en güvenli şekilde ulaştırabilen ya da ürünüyle en kolay şekilde buluşmamızı sağlayan markalar aslında hepimizin gönlünde yer edinmiştir. Dolayısıyla burada dağıtımda nasıl satın alma kolaylığı sağlanır? Diyerek yola çıkmak gerekiyor.
Ve sonra promosyonda ya da iletişimimizde müşterimizle iletişimimizi her an, her süreçte nasıl dengeli bir şekilde yerleştirebiliriz bunu düşünmemiz gerekiyor, biraz sonra bunu da aktarıyor olacağım.
Bu dönem dedik ki yeni iş modellerine de aslında birer fırsat olarak karşımıza çıkıyor, e-ticaret gibi. Ama herkes e-ticarette bir şeyler yapmaya başladı. Bahsettiğimiz 4C yani insan odaklı bir süreç kurgulayarak e-ticaret yönetimini yapmak önemlidir. Çünkü herkesin online da bir şeyler satmak hatta Instagram'dan bile bir şeyler sattığı bir dünyada yine bütün süreçlerimizi insan odaklı düzenleyerek aslında bizleri diğer herkesten farklılaştıracak şekilde planlayarak yürütmemiz önemlidir ki bu kalabalık rekabet ortamından sıyrılabilelim.
Evet, bu dönemde aslında bunları söylemek çok basit dijital dönüşümden bahsediyoruz ve e-ticaretin yükseldiğinden bahsediyoruz. Sizler de biliyorsunuzdur. Ama aslında dijital dönüşüm ve e-ticaret bu kadar mı? Yani sadece teknoloji entegrasyonundan bahsetmemeliyiz.
Bir web sitesi açıp ürünümüzü web sitesine koymak, web sitesinden satıyor olmak günümüzdeki dijital çağın gerektirdiği e-ticaret yapıyor olduğumuz anlamına gelmemeli. Dijital dönüşümden bahsettiğimiz zaman aslında dediğimiz gibi bütün süreçleri insan odaklı bir şekilde kurgulamamız anlamına gelmeli.
Yani nedir? Sadece teknoloji aldık, kurguladık, bir web sitesi tasarladık değil ya da sosyal medya hesabı açtık ve oradan da reklamlarımızı yapmaya başladık değil. Aslında gerekli olan dönüşüm ve e-ticaret kurgusu, bir kültürel adaptasyon gerektirir. Çalışanlarımızın bütün ekibimizin insan odaklı bir şekilde her süreçte bilmesi gereken bir şey vardır ki, müşteriye her süreçte nasıl bilgi verebilirim ve nasıl insan odaklı bir şekilde organizasyon kültürü yaratabilirim? Organizasyonumuzu da bu kurguya göre yeniden dönüştürmemiz ve şekillendirmemiz gerekir.
Belki daha büyük bir yapıysak, insan kaynaklarından tutun pazarlama departmanımıza, belki servis bölümüne kadar. Değilsek daha küçük ekiplerde olabiliriz yine aynı şekilde kafamızda önce düşünmemiz gereken bütün süreçlerde, önce tüketici düşünerek ve sürekli her süreci nasıl iletişimi sürdürerek yönetmemiz gerektiği?
Baştan sonra tedarik zinciri. Nasıl bunu dijital ve her zaman kontrol edilebilir bir şekilde kurgulayabilirim? Büyük veriyi kullanarak interaktif bir şekilde nasıl iletişim kurabilirim? Tüketici deneyimini nasıl olumlu bir şekilde yaratabilirim? Dolayısıyla en yükselen trend platform iş modelleri, yapılan değerli markalar açıklamasına göre dünyanın en değerli 20 markasının ilk 10'unu zaten platform ekonomisinde iş yapan markalar oluşturuyor. Örneğin, Amazon, Facebook, Airbnb gibi yani e-ticarette iş yapan markalar, ama sadece e-ticareti uyguluyor olmaları başarılarının nedeni değil. Bu bahsettiğimiz müşteri deneyimini ve dijital dönüşümünü her aşamasını tüketici odaklı bir şekilde uyguluyor olmaları.
Bu değişimin bir diğer fırsatı da paylaşım ekonomisidir. Yine Zipcar, Airbnb, Uber gibi markalar aslında paylaşım ekonomisi trendinin en önde gelen ve fırsata dönüştüren markalarıdır. Kesinlikle iş modelimizi paylaşım ekonomisine hizmet edecek şekilde dönüştürmek, gerçekten farklılık yaratabilir ve bu tüketici trendinde avantajlı bir şekilde kullanmamıza olanak verebilir.
Ve sosyal girişimcilik. Dedik ya biz aslında büyük ekiplere de sahip olabiliriz, küçük tek kişilik ekip de olabiliriz, bu bizim başarımızı engellemez çünkü bir diğer yükselen fırsat, iş modeli de sosyal girişimcilik. Baştan bahsetmiştik, aslında insanlar artık dayanışmadan hoşlanmaya başladılar, kolektif bir şekilde bir şeyleri paylaşmaktan hoşlanmaya başladılar. Bunların hepsi ölçülen, analiz edilen tüketici trendleri dolayısıyla biz tek kişilik sosyal girişim olarak da yer alabiliriz ve başarılı bir firma, marka olabiliriz.
Yine tüketici trendlerinde önce değerler, bundan bahsetmiştik. Değerler çok önemli insanlar için, o yüzden de sosyal meselelere ilgi gösteren ve daha iyi bir dünya için sosyal meseleleri de aşmaya çalışan küçük sosyal girişimler başarılı olabilirler. Ve bireysel girişimler illa ki sosyal olmak zorunda değil. Ne demiştik? Yükselen trendler insanların kendi yapması ve yerli üretime de kol kanat germek yükselen bir trend. Dolayısıyla bireysel girişimler de yükselen bir trend ve kesinlikle bir avantaj. Bu dönemde sizlerin parlatacaktır markaları olarak.
Tabii ki bütün bu dijital dönüşümden bahsederken olmazsa olmaz adaptasyon hızı ve esneklik. Her şey hızlıca değişiyor ve yeni modellerin yerini başka yeni modeller alıyor, dolayısıyla çevik bir organizasyon kurmamız lazım, belki 1-2 adımı önceden düşünmemiz gerekiyor, tedarik zincirimizi bu şekilde planlamamız gerekiyor, prosedürlerimizi ve araştırma organizasyonumuzu bu şekilde kurgulamamız gerekiyor ki hızlıca bütün değişimlere ve dönüşümlere ayak uydurabilelim.
Bir önemli farklılaştırma unsuru da müşteri deneyimi tasarımı yapıyor olmak. İster e-ticaret yapın, ister fiziksel mağazanızdan satın, ister Instagram üzerinden satışlarınızı yönetin, müşteri deneyimi tasarımını yapmak zorundayız. Özellikle bu dönemde de gördük aslında online siparişlerimizde, özellikle ürünlerimiz gecikti, ürünlerimiz eksik geldi, ürünlerimiz geldiğinde teslimat koşulları düzgün değildi bazen, ya da geri iade ettiğimizde aslında kargo firmalarına ulaşamadık, geri iade edemedik ya da ettiysek bile paramız yattı mı yatmadı mı diye endişeler ettik. Dolayısıyla bu dönemde bu örnekle yola çıkarak ne iş yaparsak yapalım, ister B2B işletmeler arası satış yapıyor olalım, isterse ürünümüzü direkt tüketiciye satıyor olalım, müşteri deneyimi tasarımını yapmamız lazım. Bu da bir süreç ama çok önemli bir trend ve kesinlikle markamızı diğer herkesten ayıracak önemli bir konu. Çünkü aslında müşteri memnuniyetini sağlayabilecek belki de en önemli konu. Nedir, müşteri deneyimi tasarımında düşünmemiz gereken süreçler? Başta tedarikimi kimden edeceğim? Dolayısıyla herhangi bir ürün sıkıntısına düşmemek için, nasıl alternatif planlar yapabilirim? Nasıl tedarik zincirimi stoksuz kalmayacak şekilde ve kalitemi bozmayacak şekilde kurgularım? Ardından da tüketicinin ürün seçme anında onunla nasıl iletişim kurabilirim? Ürünle ilgili ihtiyaç duyduğu bilgiyi en doğru ve şeffaf şekilde nasıl verebilirim? Eğer yazıyorsak web sitemize "bunları nasıl koyabilirim?" Eğer fiziksel mağazadaysa da çalışanlarımız bu ürünle ilgili bilgiyi tam ve şeffaf bir şekilde nasıl verebilir? Satın alma sırasında daha nasıl kolaylaştırabilirim ve endişeleri nasıl bertaraf edebilirim? Örneğin, finansal bir risk alıyorsa satın aldığı ürünle belki de geri iade garantisi sağlayarak, ama bunu sözel ya da yazılı olarak vererek yani işlerini kolaylaştırarak son satın almayı sağlayabilirim. Ardından teslimat. Nasıl teslimat ve lojistiği nasıl kolay ve insan odaklı yapabilirim? Aslında bakarsanız bir kargo firması götürecekse, sizin ürününüzü yine sizin markadan alışveriş yapılıyor.
Dolayısıyla ürün alışverişi sizin markanızda yapılıyor. Tedarikte bu alışverişe dahil bir nokta dolayısıyla bu tedariki nasıl sağlayabilirim? Eğer ikinci bir parti, örneğin bir kargo şirketiyle çalışıyorsak, o kargo şirketinin bizim müşterimizi memnun edebilecek teslimatı yapabilmesi için sözleşmedeki maddelerimizi nasıl dönüştürebiliriz ve yaptırımlar uygulayabiliriz? Müşterinin kullanım anında belki ona sormak gerekiyor, kullanımdan mutlu olup olmadığını, kullanım anında da ürünümüzün kalitesinden memnun kalmasını sağlayacağımız şekilde ürünümüzü tasarlamalıyız. Belki de tamamlayıcı ürünler, ürünümüzün tamamlayıcı ürünlerini de düşünmemiz gerekiyor ki bu müşteri memnuniyetini tam olarak %100 bir şekilde arttırabilelim.
Ardından ürünün doğasına göre yine bakım, satış sonrası hizmetler. Bir diğer süreç satış sonrası ilişkiler. Satış sonrası ilişkiler ilişki optimizasyonu bizim işimiz dolayısıyla bu süreci de bu ilişkiyi devam ettirecek bir şekilde kurgulamamız gerekiyor. Son safha ise etkileşim. Eğer memnun kaldılarsa bizden bahsetmelerini nasıl sağlayabiliriz? Bu etkileşimi nasıl devam ettirebiliriz? İşte bu süreçleri tek tek düşündüğümüz zaman da çok olumlu geri dönüşler alabileceğimiz bir müşteri deneyimi tasarımı yapabiliriz ve markamızda farklılaşmak yaratabiliriz.
Bütün bu trendleri avantajlı bir şekilde kullanabilmemiz için olmazsa olmaz esneklik ve adaptasyon hızı. Çünkü ne demişler? En güçlü veya zeki olan değil, değişime en çok açık tür hayatta kalır. O yüzden de bu dönemde de gördük değişime gerçekten açık olmamız gerekiyor ve markamızı şirketimizi de çok hızlı dönüşebilmek için adapte olabilecek şekilde dönüştürmemiz gerekiyor. Kültürel yapımız nasıl? Hızlıca karar alabiliyor muyuz? Kararlarımızı hemen değiştirebiliyor ve uygulayabiliyor muyuz? Çevik bir organizasyon gerekiyor bunun için, belki de hiyerarşilere dayanmayan bir organizasyon kurmamız lazım, dolayısıyla herkesin kendi işini gayet iyi bilen uzmanlardan oluşması gerekiyor. Bütün araştırma ve geliştirme operasyonumuzu da hızlı olabilecek şekilde dönüştürmemiz gerekiyor çünkü belki de yepyeni bir ürünle hızlıca girmemiz gerekiyor, hayatta kalabilmek ve rekabet avantajı sağlayabilmek için. En önemlisi ise sosyal bir işletme olmamız gerekiyor, tüketicimizi sürekli dinleyip markalarımızın sürekli konuştuğu ve işletme olarak sürekli müşterimizle ve tedarikçimizle ilişki halinde olduğu 360 derece sosyal bir işletme olmamız gerekiyor ki hızlı ve çevik bir şekilde adapte olabilelim yeniliklere. Bir diğer önemli trend de aslında avantajı dönüştürebileceğimiz özel markalı ürünler. Örneğin, Migros, Bim, Carrefour gibi markalar kendi markasını taşıyan ürünler. Bunlar için illa büyük bir marka olmamız gerekmiyor ya da büyük bir zincir ama dedik ya insanlar bir yandan ihtiyaçlarını gidermek istiyorlar ama bir yandan da ceplerini düşünüyorlar bu dönemde o yüzden özel markalı ürünlerde de gerçekten özel olması gerekiyor.
Belki de çok fazla iletişime ya da reklama para vermeden süslü süslü ambalajlar yapmadan sadece ürünün ne işe yaradığını, insanların hangi ihtiyaçlarını gidermek için yapıldığını? Eğer bir gıda ürünüse örneğin pirinç, bu dönemde çok süslü ambalajlarla maliyeti arttırmak yerine insanların satın alma zorluklarını düşünerek özel markalı ürünlerimizi düşünebiliriz. Dolayısıyla pazarlamanın bazı süslü kurgularını maliyetlerimizden çıkarıp tüketicilerin finansal riskini düşürebilecek özel markalı ürünlerin de büyük fırsat olabileceğini söyleyebiliriz bu dönemde.
Yine bahsetmiştik ulaşılabilir lüks. Bu listede insanlara haz duygusu veren makyaj ürünleri, dekorasyon ürünler, moda ürünleri gibi ürünlerin ulaşılabilir versiyonu. Lüksmüş gibi görünen ürünlerin ulaşılabilir versiyonlarında büyük bir trend ve avantaj sağlayabilir, önemli bir işletme avantajına dönüşebilir.
Ve kategori yönetimi ve ürünlerimizin yeniden tanımlanması, bunları yine bir inovasyon olarak ele alabiliriz. Bazı durumlarda yeni ve inovatif ürünler sürebiliriz piyasaya. Örnek veriyorum son dönemdeki maske ihtiyaçları gibi ya da ihtiyaçlar gibi çok hızlı bir şekilde değişen trendlere ayak uydurabilecek yeni ürünler sunabiliriz. Ama bir yandan da var olan ürünlerimizi yeniden canlandırabiliriz kategori yönetimiyle. Bu da çok yükselen bir trend ve son yıllarda gördüğümüz gibi hızlıca değişen tüketiciler için de çok önemli bir şey. Çünkü insanlar satın alırken aslında olabildiğince az düşünerek ve olabildiğince az risk alarak satın almak isterler. Dolayısıyla onlara ürününüzle ilgili verdiğiniz bilgide satın alma kararı verirken hızlıca karar vermelerini kolaylaştıracak bir iletişim olmalı hem ambalajınız hem iletişiminiz hem de içeriğiniz.
Örneğin vitamini terimiz düşünelim, vitaminleri bir dönem sadece sağlıklı yaşamak ve zinde olmak için alıyor insanlar, bazı dönemlerde ise virüslerden korunmak için ya da virüslerden kurtulmak için alıyorlar. Bir C vitamini üreticisi ve satıcısıysanız bir dönemde kategori yönetimi yaparken bir dönemde ise zinde yaşam için C vitamini satarken hemen virüslerin yoğun olduğu ve virüslerden korunma endişesinin fazla olduğu bir dönemde hızlıca bir kategori yönetimi yaparak aslında ürününüzün fonksiyonel faydasının yerini ya da tanımını değiştirerek ürünü hızlıca tekrardan canlandırabilirsiniz. Virüslerden korunma ihtiyacı olan bir dönemde de C vitamini bağışıklık sistemini arttırdığına dair bir iletişim yaparsanız ve ürünün fonksiyonel faydasını bu şekilde hızlıca dönüştürebilirseniz değişen tüketici beklentisine göre ürününüzü canlandırabilirsiniz. Yine kategori yönetimi de aynı şekilde ürün tanıtımı yanında bazı ürünler örneğin temel gıda olurken bir yandan daha koruyucu bir gıda haline dönüşebiliyor sağlık endişesi olan bir dönemde dolaysıyla fiziksel mağazada kategori yönetimi yaparak ya da online mağazadaysanız da yine kategori yönetimi yaparak ürünlerinizi yeniden canlandırabilirsiniz.
Enerji tüketim verilerinizi tek bir ekran kullanarak uzaktan izlemenizi ve kontrol edebilmenizi sağlayan uçtan uça tasarlanmış red enerji sayesinde enerji tasarrufu edin!
Kurum ve kuruluşların güvenlik duvarlarında eski veya kullanılmayan kuralları veya kural kümelerini otomatik olarak kaldırarak verimliliği azaltmadan siber güvenlik risklerinizi azaltın.
Ve bahsedebileceğimiz bir diğer fırsatta aslında çok kolay organizasyonumuzun kültürüne katabileceğimiz ya da iletişim stratejilerimize katabileceğimiz gerçek zamanlı ve amaç odaklı marka konumlaması yapmak. Özellikle son yıllarda tüketici trendlerinden de bahsederken altını çizmiştik; insanların eşitliklere dair endişeleri var, var olmaya dair endişeleri var, iş yerlerindeki haklarına dair endişeleri var, dünyanın sürdürülebilirliğine dair endişeleri var. Dolayısıyla da biz marka konumlamamızı, madem insan odaklı markalar oluyoruz, tam da tüketicilerimizin endişelerine seslenebilecek bir konumlamayla yapabiliriz. Bu da gerçekten farklılaşmamızı sağlayabilir.
Özellikle biz yerli firmalar olarak zaten yerli ekonomi için uğraşıyoruz; bu başlı başına sosyal sorumlu bir tavır. Aslında minik bir konumlama değişikliğiyle de bunların altını çizerek, aslında tüketicilerimizin endişelerine seslenen ve bu endişeleri belki de giderebilmek için faaliyette olan sosyal sorumlu bir marka konumlaması da bizlerin avantajını arttırabilir ve fazlaca farklılaştırabilir.
Çünkü bu dönemde bütün dünyada ve Türkiye'de de yükselen bir trend ve tüketicilerin yeni beklentisi markalardan zaten dünyanın gerçek dertlerine markaların ve işletmelerin duyarlı olması. Çünkü böyle markaları net olarak daha fazla tercih ettiklerini zaten tüketici davranışları ve trendlerini anlatırken bahsetmiştik.
Sosyal sorumlu ve amaç odaklı marka olmanın birkaç bacağı var. Birincisi ve yumuşak geçişli olanından bahsetmemiz gerekirse, duyarlı iletişim yapmak. Bizim tüketicimiz zaten iletişimde bulunuyor, sosyal medyasından diğer ağlardan vs. bir gündem var dolayısıyla onlarda. Bu gündeme duyarlı iletişim yapmak zaten amaç odaklı marka olmanın belki de birinci adımı. Örneğin, Vodafone'un geçtiğimiz pandemi döneminde çok duyarlı bir iletişimi olmuştu ve gerçekten de Vodafone'u diğer markalardan ayırmıştı. İlk başta başlamış olması önemli bir şeydi, gerçek zamanlı yani insanların o andaki gerçek zamandaki endişelerine seslenen duyarlı iletişim. Çünkü Vodafone, evde kal çağrısı yapan ilk markalardan biriydi.
Yine bilinçlendirme iletişiminde örneğin, etrafımızdaki tehlikeye dair, etraftaki endişelere dair insanları bilinçlendirecek iletişimde duyarlı iletişim kategorisi önemli olarak gösterilebilir. Ve aslında böyle duyarlı iletişim bir anda sizi tüketicinin var olan gündeminin bir parçası hatta odak noktası haline getirebilir.
Amaç odaklı marka olmanın ikinci bir basamağı da hayırsever bir marka olmaktır. Siz kendinizi de bir tüketici olarak düşündüğünüz zaman, gerçekten yardımsever markaları daha çok sevdiğimizi fark edeceksiniz. Yine hayırsever marka olmakta hem çalışanını düşünen marka olmak, çevresini düşünen bir marka olmak, çocukların eğitimini düşünen, kadınların özgür olmasını düşünen bir marka olmak. Bir sürü çeşitlendirebileceğimiz konuda ve dünyanın daha iyi bir yer olması için aslında finansal bir katkı veya eğitim katkısı yapan markalar da hayırsever markalar ve böyle markaları tüketiciler tarafından tercih ediliyor.
Amaç odaklı marka olmak ya da kendimizi bir amaçla konumlandıran marka olmanın üçüncü safhası, gerçekten amaç odaklı, kurum kültürü odaklı bir marka olmaktır. Pazarlama odaklılığını düşündüğümüzde, işimizle, ürünümüzle ilgili promosyon ve iletişim yapıyorduk, işle ilgili pazarlama stratejileri kurguluyorduk. Ancak kurum kültürü odaklı pazarlamada, söyleme dayalı değil, eyleme dayalı aksiyonlar alıyoruz ve eyleme dayalı süreçleri yönetiyoruz. Dolayısıyla kurumsal hayırseverlik, şirket kültürümüzün en önemli değeri haline geliyor. İş gücü gönüllüğünü önemseyen bir kurum haline geliyoruz ve sosyal sorumlu iş modeli, ürün stratejimizden tutun fiyatlandırma politikamıza ve tedarik zincirimiz dahil olmak üzere bütün süreçlerimizi ve stratejilerimizi etkiliyor. Gerçekten de amaç odaklı ve sosyal sorumlu markaların son dönemde çok fazla çıkış yaptığını söylemek mümkün. Dolayısıyla sadece söylem değil eylem üreten markalar için önemli fırsatlar olduğunu söylemek zor olmayacaktır.
Yine bu dönemde sosyal sorumlu bir marka olmanın bir diğer yolu da bahsettiğimiz gibi diğer yerli üreticilere destek vermek. Başta bahsetmiştik, kolektif iş modelinin gerçekten büyük bir avantaj yaratma potansiyeli olduğunu. Dolayısıyla bizler de yerli üreticiler olarak diğer yerli firmalarla kuracağımız kolektif iş modelleri ile sosyal sorumlu bir tavır sergilediğimizi vurgulayabiliriz. Bu model, iş yapış şeklimiz olarak benimsediğimiz bir yaklaşım olursa, bunu vurgulamak önemlidir çünkü tüketicilerin şu anda çok sevdiği bir konumlandırma şeklidir.
Amaç odaklı bir marka olmanın son bacağı ise aktivist bir marka olmaktır. Aktivizm artık sağ ve sol meselesi değil, herkesin gerçekten eylemde bulunduğu bir konuya odaklanmıştır. Örneğin, ben kendimi çevreci olarak tanımlarım ve eminim ki sizlerin ve tüketicilerimizin de benzer bir yaklaşımı vardır. Dolayısıyla aktivizm marka konumlandırması içinde çok önemli bir trendtir, çünkü bu, sadece eyleme dayalı süreçler oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda daha iyi bir dünya yaratmak için dönüşüme dayalı iş modeli oluşturmayı gerektirir. Kültürel tabuları fırsatlara dönüştürebiliriz. Örneğin, cinsiyet eşitliği gibi, kız çocuklarının eğitimi gibi bazı konular toplumsal tabulara sahip olabilir, ancak bu tabuları kırarak iş modellerimizi ve iletişimimizi daha iyi bir dünya yaratmak için kullanabiliriz. Hangi konuda aktivist bir marka olabileceğimize dair dünyayı daha iyi bir yöne yönlendiren marka konumlandırmasını kullanabiliriz. Çevre, sosyal konular, eşitlik, hukuk ve ekonomi gibi konular, iletişimimiz ve iş yapış şekillerimizde dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanabileceğimiz marka konumlandırmamız ve iş kültürümüz haline gelebilir. Bu, bizi ulusal ve uluslararası arenada lider bir marka haline getirebilir.
Karasal bağlantıya alternatif 5 kolay adımla tüm Türkiye'yi kapsayan uydu interneti hizmetinden faydalanarak kesintisiz internetin keyfini sürün!
Akıllı Fabrikalar, işletmelerin dijitalleşme yolculuğunda ihtiyaç duydukları veri toplama, entegrasyon ve otomasyon altyapısını sunar, üretim süreçlerini optimize eder.
Yeni dönemde tüketici trendlerini anlatmaya çalıştık ve yeni pazarlama stratejilerini ele aldık. Bu eğitimde en önemli hatırlanması gereken şey, pazarlama kurgularımızı dönüştürmek için 360 derece sosyal bir işletme olma gerekliliğidir. Sosyal bir marka olarak, müşterilerimizi iyi tanımalıyız ve bunu başarabilmek için organizasyonumuzun tüm bileşenlerini ve verileri etkin bir şekilde kullanmalıyız.
Ayrıca, sosyal sorumlu bir marka olarak davranmalı, müşterilerimizi dinleyen ve onlara cevap veren bir marka olmalıyız. Bunun yanı sıra, sosyal bir firma olma gerekliliği vardır. İnsan odaklı bir süreç oluşturmalı ve bu süreci tedarik zincirimizden başlayarak teslimatlarımıza ve satış sonrası hizmetlerimize kadar sürdürmeliyiz. Tüketici geri bildirimlerini almalı ve bu geri bildirimlere dayalı olarak satış sonrası hizmetlerimizi yeniden şekillendirmeliyiz.
360 derece sosyal bir firma olmanın üçüncü en önemli bileği ise, baştan beri vurguladığımız gibi kendi müşterilerimizi, yani kendi insanlarımızı, operasyonlarımızın bir parçası olarak düşünmemiz gerekliliğidir. Onlarla etkileşim kurmalı, onları dinlemeli ve onlarla iletişimde bulunmalıyız, böylece onları marka elçileri haline getirebiliriz ve 360 derece sosyal işletmemizin birer parçası haline getirebiliriz.