DEX’ten her Korku Klasikleri 2 Set alışverişinizde kuşlu bez çanta hediye!
Korku Klasikleri 2 Set 4 Kitap
Gizem ve Düş Gücü Masalları
Doktor Moreau’nun Adası
Dracula
Operadaki Hayalet
Gizem ve Düş Gücü Masalları
Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Mevlânâ
Poe kendisinden sonra gelen korku, gerilim ve polisiye türlerinde eser veren belki de tüm sanatçıları etkilemiş bir deha kuşkusuz. Çünkü bir kedi, bir ev veya bir böceği merkeze alarak bir gerilim öyküsü anlatıyor görünse de aslında, şiirsel diliyle kahramanlarının kör kuyularına atar bizi ve o kuyularda korkuyla debelenirken, insanlığın garip güdülerini tartışırken buluruz kendimizi. Poe’nun hayal gücünün okuru savurup duran etkisi, öykülerinin bir nefeste okunuşuyla sanki bir bıçak kesiği etkisi yaratır. Ve o kesiğin sızısı bitmek bilmez. İblis bakışlı bir kuzgunun gölgesinde yüzen Poe ve eserleri unutulmayacak… “hiçbir zaman!” “Bu fikrin beynime ilk girişi nasıl oldu söylemem mümkün değil; ama, bir kez peydahlanınca, gece gündüz yakamı bırakmadı. Bir çıkar deseniz, yoktu. Bir hırs deseniz, o da yoktu. İhtiyarı severdim. Hiçbir yanlışını görmemiştim. Bana hakaret ettiği olmamıştı. Altınında gözüm yoktu. Gözü yüzünden oldu bence!
Evet, buydu! Akbaba gözü gibi bir gözü vardı - soluk mavi, üzerinde saydam bir tabaka. Bu gözü ne zaman bana çevirse kanım donardı; böylece, yavaş yavaş - çok ağır adımlarla - kararımı verdim, ihtiyarın canını alacak, böylece bu gözden sonsuza dek kurtulacaktım.”
Doktor Moreau’nun Adası
Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Mevlânâ
Bilimkurgunun en büyük ustası kabul edilen, farklı türdeki eserleri bugüne dek, pek çok sanatçıya ve yazara ilham kaynağı olan H. G. Wells, belki de gelecekten bizi ilk korkutan yazardır.
Edward Prendick, yaşadığı bir gemi kazası sonucu, tuhaf bir adada mahsur kalır.
Bir süre sonra insan mı hayvan mı olduğunu anlayamadığı yaratıklara dair dehşet verici gerçeği fark eder...
Dr. Moreau’nun Adası, viviseksiyondan ilhamını alan tüyler ürpertici hikâyesiyle doğa, bilim, evrim, ahlak ve insan üzerine derinlikli sorular sormayı başarabilmiş “sarsıcı” bir başyapıt.
“Görünürde bu yabanilerdeki illet bana da bulaşmıştı ama içimin derinliklerinden gülme isteğiyle tiksinti yükseliyordu. Uzun bir yasaklar listesini tekrarladıktan sonra bu garip ilahi yeni bir forma bürünüverdi.
‘Acının Evi onun evidir.
Yapan El onun elidir.
Yaralayan El onun elidir.
İyileştiren El onun elidir...
Çakan şimşek onundur...
Derin, tuzlu sular onundur.’
Aklıma Moreau’nun bu insanları hayvana çevirdikten sonra güdük beyinlerine kendisinin Tanrı olduğu fikrini aşılamış olabileceği gibi korkunç bir düşünce geldi.”
Dracula
Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Mevlânâ
Edebiyatın en korkunç hikâyelerinden biri olarak kabul edilen Bram Stoker’ın Drakula’sı, yüzyılı aşkın bir zamandır bizi ürkütmeyi başarıyor.
Çünkü onun vampirinin inandırıcılığı hepimizin içine, sürekli yeşeren bir şüphe tohumu ekti.
Genç hukuk müşaviri Jonathan Harker’ın iş için Transilvanyalı Kont Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlayan; âşık sevgililerden, vampir avcılarına; gemilerden tımarhanelere ilerleyen “ölümsüz” bir başyapıt.
“Nosferatu balarısı gibi sokunca ölmez. Daha da güçlenir, güçlendikçe erki daha çok kötülüğe yeter. Aramızda dolaşan bu vampir tek başına yirmi adama bedeldir; bir ölümlüden çok daha kurnazdır, çağlar boyunca kurnazlığı artmıştır; kökenlerine dair bilgiler, ölülerin istiharesinden kendisinin hâlâ nemalandığına ve tüm ölülere hükmedebildiğine işaret ediyor; gaddardır, hatta gaddardan da öte, kaşarlanmış şeytandır, kalpsizdir; belli sınırlar dahilinde dilediği zaman, dilediği yerde cisimleşebilir, her şekle bürünebilir; yakın çevresinde doğa unsurlarını idare edebilir; fırtına, sis, şimşek yaratabilir; en zararlı yaratıklara hükmedebilir: sıçan, baykuş, yarasa, güve, tilki, hatta kurda; cüssesinden daha iri veya daha ufak görünebilir; bazen buhar olup kayıplara karışabilir. Öyleyse onu yok edecek darbeyi nasıl indireceğiz?”
Operadaki Hayalet
Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Mevlânâ
Gotik edebiyatın en büyük eserlerinden Operadaki Hayalet’in tüylerimizi ürperten edebi çekiciliğinin nedeni, bir hayaleti değil vahşete dönüşen bir aşkı anlatıyor olması ve bunu yaparken okurları da tıpkı bir hayalet gibi hep arafta bırakması.Paris Operası’ndaki herkesi ürküten hayalet söylentisi, opera sanatçısı Christine Daae’nin kayboluşu ile büyük bir trajediye dönüşür... Operadaki Hayalet “gerçek” bir başyapıt.
"Şunu bil ki, tepeden tırnağa ölümden yaratıldım ben... ve seni seven, sana tapan ve seni asla ama asla terk etmeyecek olan bu kişi aslında bir ceset!"