“Yirminci yüzyılın insanı toplama kampını yarattı, işkenceyi yeniden canlandırdı ve başkalarının felaketlerine gözlerini yummanın mümkün olabileceğini öbür insanlara öğretti,” der Marek Halter.
Belki de haklıdır; terk edilmiş çocuklar var, kıyıma uğrayan siviller, suçsuz yere hapse atılanlar, yalnız kalmış yaşlılar, sokaklarda sarhoşlar, iktidarda deliler...
Öte yandan hiç de haklı olmayabilir, çünkü ışığın savaşçıları var.
Ve ışığın savaşçıları, kabul edilmez olanı asla kabul etmezler.